Son aylarda gündemi hayli meşgul eden yerli uçak projesi yeni bir heyecan dalgası yaratmayı başardı. Hazırlanan plana göre üretilecek olan uçak F4 uçaklarının görev sürelerinin bitişini karşılayacak şekilde F16 ve önümüzdeki yıllarda Hava Kuvvetleri envanterine girecek olan F35’lerle beraber görev yapabilecek bir harp uçağı olacak. Yeni uçağımız Cumhuriyetimizin 100’ncü kuruluş yıldönümüne yetiştirilmeye çalışılacak. Projenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmiyoruz ama günümüzden tam 86 yıl önce Türk havacılık tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Vecihi Hürkuş tarafından yapılan bir uçuşa götürmek istiyoruz sizi.
İlk Türk uçağı Vecihi KVI 86 yıl önce bu gün uçtu
İstiklal savaşı sırasında hava birliklerimizin karşılaştığı uçak ve malzeme yokluğunu ilk elden yaşayan Vecihi Bey savaş sırasında kendi uçağımızı yapmamız gerektiğini düşündü. Savaşın hemen ardından çalışmalara başlayan Vecihi Bey, uzun uğraşlardan sonra malzeme yokluğu içinde uçağını tamamlamayı başardı. Yer denemelerinde gayet başarılı olan uçağın ilk uçuş denemesi yapılması gerekiyordu.
Bundan sonrasını Vecihi Bey’in kendi kaleminden okuyalım.
28 Ocak 1925 İzmir Seydiköy Tayyare Meydanı’nın ölü sükûtu içindeydim, meydanda ne bir tayyare var, ne bir motor sesi. Hangarlar kapalı, yalnız birkaç nöbetçiden başka kimse yoktu. Hangara geldiğimi gören makinistim Ekrem koşarak yanıma geldi ve ben daha kendisine bir şey söylemeden o, "Tayyarenizi çıkarayım mı hocam?" derken gözleri sevinçle doluydu, hassas çocuk, gelişimi ve maksadımı ne güzel anlamıştı.
……
Her şey tamam, saat 15.00, belki birkaç dakika daha geç, motorum çalışıyor, yerdeki bu ısınma zamanında kum çuvalı rasıt mahalline bağlanırken ben de son bir defa daha tayyarenin her noktasını ayrı ayrı gözden geçiriyorum: Kanatlarım, dümenlerim, teller ve emniyetler hepsi iyi, ben de pilot yerindeyim. Kumanda vasıtaları rahat ve hassasiyetle oynak, motörümün son kontrolünde, devir saati ibresinin gösterdiği 1420 rakamında öyle tatlı ve tanınan bir ahenk var ki inancıma kuvvetli bir mesnet idi.
……
Kısa bir rule ile meydanın uçuş sahasına dâhil olduktan sonra rüzgâr istikametine dönmüş ve o gün şiddetle esen şimal rüzgârına karşı motörümü doldurmuştum. Belki heyecanım vardı, fakat sevinçten hiçbir şey hissetmeden kuşumun ayaklarının yerden kesildiğini anladım.
Şimdi boşlukta, yurdumun berrak semasında; kendi kafamla ve kendi ellerimle yaptığım kanatlar üzerinde kayıyorum. Sürat her an biraz daha fazla: 100, 120, 150, 180 kilometrelere yükselirken tayyarem tok ve hırçın tırmanışında devam ediyordu. O andaki duygularım; bu çıkış, bu sürat bizde mevcut tayyarelerin hiçbirinde yok. Muvazene dümenlerimi; evvela hafif sonra sert, daha çok sert olmak üzere birçok defalar tecrübe ediyorum. Hassasiyet çok iyi, diğer kumanda vasıtaları üzerinde ayrı ayrı muhtelif tesirlerle tekrar tekrar yaptığım tecrübelerim inancıma her an büyüyen bir kuvvet katıyor. Evvela sola dönüş, sonra sağa, daha sonra devamlı dönüşlerim, tayyaremin munis (sevimli, can yakın) mutavaatının (itaatinin) tam olduğu kanaatini doğuruyordu.
Bu tecrübelerden sonraki devam eden uçuşumda daha derin bir zevk vardı. Uzun zaman kullanılmış bir tayyarede uçuyormuş gibiydim. Bu arada yaptığım sürat tecrübeleri de tasavvurumu ve projelerimi tam olarak tahakkuk ettirmişti. 15 dakika devam eden uçuştan sonra inişe geçtim, bu tatbikat da normal bir tayyarenin hassasiyeti gibi neticelendikten sonra etrafımı saran arkadaşlarımın omuzları üzerinde kendimi buldum.
İlk uçuş izinsiz yapılmıştı.
Başarılı bir uçuş olmuş Vecihi Bey uçağının kabiliyetlerini herkese göstermişti ancak bu uçuşu izin almadan yapmak zorunda kalmıştı. O tarihte yeni yapılan bir uçağa uçuşa elverişlidir ruhsatı verebilecek ne bir mühendis ne de bir kurum vardı. Bu iş için bir heyet görevlendirilmişti ancak onlarda ne havacılıktan ne de uçaklardan anlıyorlardı. Birkaç aylık beklemeden sonra heyet içinden bir görevli Vecihi Bey’in kulağına şu sözleri fısıldayacaktı.
"Vecihi, tayyareni muayeneye memuruz, fakat ne gelebiliyor ve ne de bu işi bitirebiliyoruz; çünkü sen de bilirsin ki aramızda tayyare mühendisi yoktur. Hususiyle bu tayyare prototiptir."
"Tayyareyi herkes gibi ben de ve hepimiz de gördük ve güzel bulduk, ancak bu güzellik emniyetin manası demek değildir ve biz bu emniyet işini de görecek mevkide değiliz. Binaenaleyh ben sana bir arkadaş olarak kestirme bir söz söyleyeyim ki artık sen de boşuna bekleme. Çünkü aramızda bu muayene raporunu imza edecek kimse yoktur. Bu halde eğer sen tayyarene ve yaptığın inşaatın emniyet ve fenni vasıflarına hakikaten inanıyorsan bir gün tayyareni tecrübe hazırlıkları için meydana çıkart içine atla ve uç. Bu suretle bizi de muhtemel bir mesuliyet yükünden kurtarmış olursun, aksi takdirde, yani bu muayenenin neticesini bizden beklersen tayyarenin çürümesine kadar devam eder."
Takdir beklerken ceza aldı
Vecihi Bey bu uçuşu gerçekleştirmesine gerçekleştirmişti ama uçuşun izinsiz yapılması uçağının kaderini de belirlemişti. Uçuşunu bitirip meydana döndüğünde ortalık bayram yerine dönmüştü sevinç çığlıkları, takdirler, alkışlar ancak o kalabalığın içinden iki asker geldi Vecihi beyin eline bir pusula tutuşturdu. Vecihi bey okuduğuna inanamıyordu. İzinsiz uçtuğu gerekçesiyle maaş kesintisine çarptırılmış uçağının başına da iki nöbetçi dikilmişti. Vecihi bey o gün çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa etti. Sivil hayata geçtikten sonra uçağını geri almak için bir çok kere müracât ettiyse de isteği yerine getirilmedi.
Vecihi Bey sivil hayata geçtikten sonra da uçak üretmeye devam etti. İlk sivil havayolu şirketi, ilk sivil uçuş okulu, ilk sivil hava posta uçuşları gibi yenilikler peşinde koştu.
Ne yazık ki anılarını kaleme aldığı kitabını hazırlarken beyin kanaması geçirerek 16 Temmuz 1969’da aramızdan ayrıldı.
Vecihi Hürkuş kimdir
6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da doğdu. I. Dünya Savaşı’na katıldı. Yaralanınca İstanbul’a dönerek Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek Pilot Astsubay olarak mezun oldu. Birinci Dünya savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü’nde Ruslara karşı harekata katılan Vecihi Bey başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını düşürmüştür. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir. Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey Hazar Denizinde bulunan Nargin Adasından yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy’de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görev almıştır.
Bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapan Vecihi Bey’in bu projesi Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanması ile yarım kalmıştır. Kurtuluş Savaşı’na katılan Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da düşürmüştür. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. İzmir (Gaziemir – Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden askerimizdir.
Vecihi Bey’e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir. Ayrıca TBMM tarafından üç kez Takdirname verilmiştir. Üç takdirname verilen tek kişidir.
Vecihi Bey’in anılarını kaleme aldığı eseri 2000 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından
BİR TAYYARECİNİN ANILARI adıyla yayımlandı. Ayrıca web üzerinde http://www.tayyarecivecihi.com adresini ziyaret ederek ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Haber Merkezi @ Air News Times