HAVAYOLLARININ 2030 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİ GERÇEKTEN HEDEFİNE ULAŞACAK MI?
Jared Diamond, ‘Çöküş/Medeniyetler Nasıl Ayakta Kalır ya da Yıkılır?’ kitabındaki tespiti, insanların muhtaç oldukları tabiatı yok ettikleri zaman medeniyetlerinin çökeceğidir.
İnsanların tabiatı her yerde yok ettiğini maalesef görmekten de öte, yaşıyoruz. Tabiat yok oluyor, medeniyetler çöküyor. Aslında her şeyi bir kenara bırakıp; arzularımızı, isteklerimizi, parayı, mevkiyi ve sadece gerçeği düşünecek olursak ve bunu bir anlık bile yaparsak, kalbimizin nasıl acıdığını hissedeceğiz. İnsanlık, medeniyet, tabiat, yaşama hakkı, belki de sadece bir damla su…
Yaşadıklarımız, hissettiklerimiz karşısında neler yapabileceğimiz konusunda öne sürülen çözüm önerileri; gerçekten bir medeniyeti kurtarmaya yeter mi, tartışılır; ancak şuan herkesin dilinden düşürmediği tek çare; sürdürülebilirlik konusu. Dünyanın farklı bölgelerinde medeniyetler yok edilmeye çalışılırken ve bu süreçte son teknoloji kullanılmasından kimse rahatsız olmazken; ülkelerin, sektörlerin, şirketlerin önemle üzerinde durduğu, hakkında kitapların, makalelerin yazıldığı, büyük hedeflerin konulduğu sürdürülebilirlik olgusu, bir çözüm olarak nitelendirilmektedir.
Sürdürülebilirlik, insan refahını, çevreyi ve gelecek nesilleri koruyan politikaların, ürünlerin, teknolojilerin, yönetim prosedürlerinin ve etik ilkelerin geliştirilmesine yön vermek için göz ardı edilemeyecek bir olgudur. Dolayısıyla yakın dönemde çok farklı sektörler için önem kazanmaktadır. Fosil yakıt kullanımı, tehlikeli emisyonlar, geniş ve çeşitli çalışan gruplarının istihdamı ile çevre ve insan sağlığı üzerindeki feci etkisi nedeniyle, sürdürülebilirlik açısından önemli sektörlerden biri havacılık sektörüdür.
Havacılık sektöründe, hava trafiği geçmişten günümüze hızla artmaktadır. Sektörde uçak sayısı ve bölgelerdeki havaalanı sayısı artış gösterdikçe çevresel sorunlar da artmaktadır. Bunun en iyi örneklerinden biri yakın geçmişte, 2019 yılında ortaya çıkan ve dünyada pandemi ilan edilmesine sebep olan Covid-19 pandemisidir. Hızla büyüyen sektörde, pandemi sebebiyle yolcu taşımacılığı durma noktasına gelmiş ve bu durum yere inen uçaklar ile gökyüzünün temizlendiğini kanıtlamıştır. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA), azalan ulaşım seviyesi ile Karbon Dioksit (CO2) ve diğer sera gazları (GHG’ler) seviyelerinde ciddi bir azalma olduğunu ifade etmiştir. Yine NASA ve ESA’ya göre, Wuhan, İtalya, İspanya ve ABD gibi COVID-19’un bazı merkez üssündeki hava kirliliği %30’a kadar düşüş görülmüştür. Yolcu taşımacılığının durma noktasına gelmesi elbette istenen bir durum değildir. Ancak havacılık sektörünün çevreye verdiği olumsuz durumu ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek önemlidir. Bu bağlamda, ülkelerin, uluslararası kuruluşların, havacılık otoritelerinin ve havayolu işletmelerinin sürdürülebilirlik çalışmaları hız kazanmış ve sürdürülebilirlik hedefleri belirlenmiştir.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma hedefleri 2030 Gündemi, havacılık sektöründe sürdürülebilirlik çalışmaları doğrultusunda ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu) tarafından desteklenmektedir. Bu amaçla, havacılık sektöründeki paydaşları bir araya getiren ‘ICAO Global Coalition for Sustainable Aviation’ çalışmaları yürütülmektedir. ICAO Sürdürülebilir Havacılık Küresel Koalisyonu’nun temel amacı sürdürülebilir uluslararası havacılığı teşvik etmektir. ICAO’nun çalışmaları, başta havacılık endüstrisi olmak üzere ulaşım sektöründe ekonomik, sosyal ve çevresel hedefler genelinde kalkınma için istekli bir küresel ortaklık olarak kabul edilmektedir. Ülkeler ve havacılık otoriteleri, sektörden kaynaklı çevresel sorunların iklim krizi ile birlikte ele alınmasını ve acil olarak çözüm bulunmasını gündeme getirirken, havayolu şirketleri sürdürülebilirlik raporları yayınlanmakta ve özellikle 2030 gündemi için hedeflerini toplumla paylaşmaktadırlar.
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nde (ICAO) temsil edilen ülkeler, sürdürülebilir havacılık yakıtları (SAF’ler) kullanımı yoluyla havacılık karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar %5 oranında azaltmayı 2023 yılı sonunda kabul ettiklerini duyurmuşlardır. Tüm sektör, 2050 yılına kadar net sıfır karbondioksit emisyonunu hedeflemektedir. Havayolu şirketlerinin 2030 Sürdürülebilirlik hedefleri ile yayınlanan güncel sürdürülebilirlik raporları incelendiğinde, bu hedeflere gerçekten ulaşılıp ulaşılamayacağı konusu belirsiz kalmaktadır. Havayolu şirketlerinin genel olarak 2030 sürdürülebilirlik hedefleri arasında;
- Fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında emisyonların büyük oranda azaltılmasına olanak sağlayan Sürdürülebilir Havacılık Yakıtları (SAF) konusundaki hedefler,
- Sıfır emisyonlu, hidrojen ve elektrik ile çalışan yeni nesil uçakların geliştirilmesi ile ilgili hedefler,
- Karbon nötr uçuşlara erişmek için ortaya konulan ana hedeflerdir.
- Diğer hedefler arasında, sıfır atık, çalışan istihdamı, sağlık, kaliteli eğitim, cinsiyet eşitliği sıralanabilir.
Sürdürülebilirlik hedefleri, tabiatı ve dolayısıyla medeniyetleri korumak için insanlık adına atılmış önemli bir adım olabilir. Ancak hedeflere ulaşabilmek için havayolu şirketlerinin çalışmalarının yetersiz olması, şirketlerin maliyetleri göstererek daha fazla kâr odaklı kararlar alması, havayolu şirketlerinin yayınladıkları sürdürülebilirlik raporlarından anlaşılmaktadır. Sürdürülebilirliğin önemi üzerinde durulurken, 2030 hedefleri, 2050 hedefleri konusunda ortak kararlar alınırken, zaman kavramının önemine ve sektördeki ciddi dönüşümün inanılmaz derecede hızlı gerçekleştirilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Yeni politikalar, yeni teknolojiler, yeni yakıt türleri vb. yeniliklere geçiş hızlı olmak zorundadır. Sektörün Covid-19 pandemisinden olumsuz etkilenmesi, havayolu şirketlerinin pandemi sonrasında toparlanması süreci göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilirlik çerçevesinde dönüşümün hızla gerçekleşmesi kolay olmayacaktır. 2030 yılı hedeflerine ulaşmak için ciddi çalışmalar yapılması gerektiği ortadadır. Havayolu şirketlerinin hedeflerine ulaşamaması, bir medeniyeti yok eder mi, bilinmez; ancak tabiatın ciddi yaralar alacağı kesindir. Sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik bağlamında yetersizlikler ve sektörün ortaya çıkardığı çevresel sorunlar birleştiğinde, medeniyet ya da tabiat, bir şeylerin yok olacağı ortadadır.