spot_img
spot_imgspot_img
10.7 C
İstanbul
Çarşamba, 25 Aralık 2024

21nci Yüzyılda Yeni Jeopolitik Ortamlar ve Türkiye

Seçtiklerimiz

Jeopolitik, ülkelerin bulundukları coğrafyanın politikalara verdiği yön olarak tanımlanabilir. Türkiye’de Jeopolitik kelimesi ilk defa 1932 yılında Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmıştır. Jepolitik, uygulama alanına politika, taktik ve strateji ile yansımaktadır. Jeopolitik ortamlar ise bölgesel ve evrensel güç odaklarının yer yüzünde bulundukları konumlar ve karşılıklı iletişimleri ile şekillenmektedir.

Büyük savaşlardan sonra ve yeni yeni değer kavramlarının ortaya çıkması sonucunda evrensel güçler de el ve yer değiştirir.

1ni Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Rus Çarlığı ve Alman İmparatorluğu’ nun da sonunu getirir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden silinmesinden sonra 1920 yılında Anadolu’da başlattığımız Bağımsızlık Savaşı ” TÜRK DEVRİMİ ” Mazlum Dünya devletlerine örnek ve de öncü olmuştur. 1nci Dünya Savaşı sonunda Alman gücünün ortaya çıkması, 2nci Dünya savaşı jeopolitik ortamını tetiklemiştir. Sömürge İmparatorluklarının sonunu getiren İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönem, Soğuk savaş döneminde bloklar oluşmuştur. Soğuk savaştan sonra yaşanan istikrarsız dönemin sonunda Sovyet Sosyalist Devletler Birliği dağılmış ve beş büyük istikrarsız blok; Doğu Avrupa, Kafkasya, Balkanlar, Orta Doğu ve Orta Asya oluşmuştur. Türkiye soğuk savaştan sonra doğan ”Türk Dünyası” oluşturma fırsatını değerlerlendirememiştir.

ATATÜRK’ün döneminde ve 2nci Dünya savaşı sırasında tutarlı politika üretebilen ülkemiz 45 yıl süren soğuk savaş döneminde bu yeteneğini yitirmiş ve Soğuk savaş dönemi sonrası NATO dışında ne bir politika düşünebilmiş ve ne de üretebilmiştir. ATATÜRK’ün Bağımsız, Egemen, Ulus Devlet ve bağımsız politika üretebilme etkinliğini kaybederken, Avrupa Birliği şemsiyesi ve bayrağı altında yer almak en uygun sonuç olarak görülmektedir.

Günümüzde, çekişme ve çatışmaların odağında iki stratejik olgu yaşanmaktadır. İlki, ”Tek kutuplu” ve Dünyayı kendi ulusal çıkarları doğrultusunda, en etkili bir biçimde şekillendirmeye çalışan ABD, ikincisi, ”Çok kutuplu” bir Dünya düzeninde kimin kiminle beraber olacağı mücadelesidir. Günümüzde coğrafya dışında, Müslüman, Hristiyan çatışması, Küreselleşme ve Petrol ve Enerji kaynakları ana etkenler olarak ortaya çıkmıştır.

ABD, 21nci yüzyılı şekillendirme düşüncesi adlı stratejik yaklaşımı ile dünyada tek egemen güç olmak, enerji ve ham madde kaynaklarına el koymak, stratejik hareketlarda kara,deniz ve hava ulaşım yollarını kontrol etmek için ” özgür ve demokratik ” dünya kurmak söylemi arkasına saklanarak ve milletlerarası hiçbir kurala bağlı kalmaksızın petrol rezervlerinin bulunduğu Irak’tan başlayarak diğer Orta Doğu ülkelerini yeniden şekillendirmek, körfez bölgesine hakim olmak için sadece askeri gücünü kullanmamış, Orta Asya’dan Hint Okyanusuna kadar petrol nakliyatlarının açık ve kesintisiz sürdürülebilmesi için yeni müttefikler kazanma yoluna girmiş, yeni üsler açmış, yeni güvenlik sistemleri oluşturmuştur.

ABD, halkının temel yaşam kaygılarının ortadan kaldırılmasına yönelik ve halihazırdaki refah düzeyinin muhafazası için Irak ile başlatılan, Orta Doğuyu şekillendirmek ve Basra Körfez Bölgesine hakim olmak, Hazar Bölgesini ve Avrasya’yı kontrol etmek stratejisini kendi varlığını sürdürebilmekle eşdeğer görmektedir.

Dünyanın ekonomik değerlerini yeniden şekillendirip, Dünya egemenliğini tesis etmek isteyen Amerika Birleşik Devletleri’nin ” Büyük Orta Doğu ” Stratejik Projesini bir sonraki yazımızda takip edebilirsiniz.

Esen Kalın !

İlgili Makaleler

- Corendon -spot_img

Son Dakika