“İnsanlık tarihinin en büyük paylaşım savaşı olan İkinci Dünya Savaşı” ve soğuk savaş döneminin bittiği günlerden sonra,insanlığın mutlu geleceği için yeşeren umutlar, özellikle son dönemlerde yerini karamsarlığa bırakmıştır.
Dünya, tüm zamanların en zorlu dönemlerinden geçiyor, her geçen gün biraz daha güvensiz ve çatışmalı döneme sürükleniyor.
Süper güç olmanın keyfini çıkartan ABD nin Afganistan, Irak ve Büyük Orta Doğu serüvenleri devam ederken komşu İran ı hedef alması ve ” tıkanıklığı silah zoru ile açma” çabası, Çin in tamamen ucuz emek gücüne dayanarak Dünya kapitalist sistemini tıkadığı gözlemleniyor.
Avrupa nın geleneksel güçleri Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya tek tek veya bir arada, Rusya, Çin ve Hindistan tek başına kalan ABD yi dengeleyebilecek güce sahip değildirler.
Peki, bu gelişmeleri yaratan veya içinde yer alan devletlerin bir hegemonya arayışına girmek sevdasının arkasında yatan amaçlar nedir ?
Benzerleri 19 uncu yüzyıl sonlarında görüldüğü gibi, milyonlarca insanın hayatını yeniden heba etmek mi ?..Yoksa, Dünya daki milletlerin gelişen yaşam standardı ile hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamak ve kalıcı barış zemini yaratmak mı..
Türk halkı, komşularında kan dökülürken, gözyaşı akarken, açlık ve sefalet sürerken kendisinin rahat yatağında uyuyamayacağını çok iyi bilen bir tarih ve kültür anlayışından geliyor. Türk halkı, savaşın ne kadar yıkıcı olduğunu ve bir toplumun savaş yaralarının çok zor sarılabileceğini iyi bilmektedir.
Ana stratejisi, Avrupa Birliği nin alternatif enerji yollarını kontrol altında tutan ve” Dünya enerji garantörlüğü” olan, Türkiye, günümüzün siyaset ve ekonomik haritasında Dünya nın hızla yükselen, varlığını güçlendiren ve sarsılmaz geleneklerini barışcı çizgisinde geliştiren bir devlet olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye, işte bu kaygı verici gelişmeler nedeni ile ve Dünya nın sorunlu bölgelerinde yaşayan tüm milletler için hizmet etme kaygısı ile,dosta güven, düşmana korku veren Dünya nın ” birinci sınıf “ordularından birine, kendini hızla yenileyen ve gelişen Ulusal Savunma Sanayine sahip olmak durumundadır.
Türkiye, yaşanan istikrarsızlıkları kendi bölgesine sokmamayı, olağan üstü ilerlemeler kaydetmekte olan Türk Ulusal Savunma Sanayine ve buna paralel olarak da günümüz teknolojisi ile donanmış güçlü Türk Silahlı Kuvvetleri nin yüksek caydırıcılığına borçludur.
Bu haftaki yazımızı, Türkiye Cumhuriyeti mizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ün ” yurtta barış, dünya da barış” sözü ile bitiriyoruz.
