Türkiye ile Suriye arasındaki “uçak krizi”, Suriye yönetimi üzerindeki diplomatik baskının daha da yoğunlaştırılmasını ve Suriye yönetiminin yanında yer alan devletlerin biraz daha sıkıştırılmasını beraberinde getirdi.
Salı günü Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin Suriye ile ilgili “angajman”, yani muharebe kurallarını değiştirdiğini ilan etmesiyle, Türkiye fiili olarak tampon bölge kurulacağını açıklamış oldu. Türk hava kuvvetlerine bağlı savaş uçağının Suriye hava sahasını ihlal ettiği Türkiye Dışişleri tarafından da kabul edilmesine karşın, uçağın düşürülmüş olmasının bu adımın atılması için yeterli bir sebep olarak sunulması, Türkiye ve Batılı müttefiklerinin tampon bölge adımını atmaya çoktan hazırlık yapmış olduğunu düşündürüyor.
ABD: Ayrıntıların önemi yok, Türkiye’yi siyasi olarak destekliyoruz
Salı günü The New York Times gazetesinde yer alan bir makalede, Türkiye ile Suriye arasındaki uçak krizini değerlendirildi. ABD’li yetkililerin olayla ilgili görüşlerine de yer veren makalede, uçağın düşmesiyle ilgili halen çelişkili ve belirsiz istihbarat raporlarının olduğu, ancak NATO’nun Türkiye’yi “siyasi olarak desteklediği” vurgulandı.
Haberde yetkililerin olay hakkında, iki ülke arasındaki gerginlik sürerken Türkiye’nin silahsız bir keşif uçağını Suriye sınırına çok yakın bir bölgeye yollaması, uçağın nerede vurulduğu ve Suriye hava sahasını terk etmesi yönünde herhangi bir uyarı alıp almadığı yanıtlanmamış sorular bulunduğunu söyledikleri aktarıldı. Gazete, ABD ve NATO askeri kaynaklarının bu iddiaları incelediğini, ancak “bir müttefikin uçağın düşürülmesiyle ilgili iddialarını kamuoyu önünde sorgulamaya isteksiz olduklarını” aktardı. Görüşüne yer verilen üst düzey bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ise “NATO siyasi düzeyde Türkiye’nin söylediklerini aynen kabul ediyor” derken, üst düzey bir NATO diplomatının da “’Türkler, Suriye’nin askeri hazırlıklarına ilişkin casusluk yapmış olsa da bu, uluslararası tepkiyi değiştirmemelidir” dediği aktarıldı.
İran Cenevre Konferansı’na çağrılmadı
Dün Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan, barış planının ne şekilde uygulanacağının görüşülmesi amacıyla “Suriye’deki gelişmeler konusunda etkili bütün devletlerin katılacağı” bir Eylem Grubu oluşturulmasını önerdi. Bunun üzerine Eylem Grubu’nun Cumartesi günü İsviçre’nin Cenevre kentinde bir konferans düzenlemesi kararlaştırıldı.
ABD ve Fransa başta olmak üzere Batı devletleri konferansa, Annan Planı’nın ne şekilde kadük hale getirildiğinin değil, “Suriye’de siyasi dönüşümün” tartışılması amacını biçti. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Cumartesi günü yapılacak toplantının “Suriye halkının meşru özlemlerine uygun bir siyasi dönüşümün gerçekleştirilmesi için gereken kılavuz ve ilkelerin görüşülmesi” gerektiğini ifade etti. Clinton, “Bir yol haritası üzerinde anlaşabilirsek … sanırım bu toplantı çok anlamlı olacak” diye konuştu.
Suriye’deki eylemlerin yoğunlaştığı Mart ayından bu yana Suriye yönetimi pek çok siyasi reform gerçekleştirdi, ancak bu reformlar her seferinde Batı devletleri, işbirlikçileri ve Suriyeli muhalifler tarafından “çok geç” olduğu bahanesiyle reddedildi. Suriye yönetimi BM Özel Temsilcisi Kofi Annan tarafından hazırlanan 6 maddelik ateşkes planını Nisan ortasında kabul ettiğini açıkladı. Ancak muhalif gruplar eylemlerine hiçbir zaman ara vermeyerek, her fırsatta Annan planının başarısız olduğunun ilan edilmesini talep ettiler. Şimdi yeniden “siyasi dönüşümün” tartışılması amacıyla bir uluslararası konferans düzenleniyor.
Konferansın herhangi bir sonuç vermeyeceği, çağrının yapılmasının hemen ardından Eylem Grubu’nun bileşimi üzerine çıkan tartışmalarla görülmüş oldu. Annan, başlangıçta Suriye’deki gelişmeler üzerinde etkiye sahip bütün devletlerin Eylem Grubu’nda yer almasını isterken, İran’ın toplantıya çağırılmaması karşısında sessiz kaldı.
İran’ın BM Büyükelçisi Muhammed Hazai, ülkesinin Annan barış planını desteklediğini söyleyerek, “İran İslam Cumhuriyeti’nin bölgedeki etkisi ve yapıcı rolünün hiç kimse tarafından göz ardı edilemeyecek bir gerçek” olduğunu söyledi. Hazai sözlerine, “Eğer bazı güçler bu etkiden ve yapıcı rolden yararlanmak istemiyorlarsa bu onları sorunudur ve bu durum somut gerçeklerin görmezden gelindiğinin bir başka gösterir” diye devam etti.
Russia Today televizyonunun konuyla ilgili görüşüne başvurduğu Beyrut Syracus Üniversitesi’nde araştırmacı Sara Marusek, bu durum hakkında “eğer İran Suriye yönetimini desteklediği için bu konferansa çağırılmıyorsa, en başından beri muhaliflerin yanında yer alan ABD de çağırılmamalı” yorumunu yaptı.
Toplantıya Suudi Arabistan’ın da davet edilmeyeceği kaydedilirken, Arap Birliği adına Irak, Kuveyt ve Katar’ın Eylem Grubu’nda yer alacağı açıklandı.